İstanbul'un göz bebeği olan Beşiktaş, oldukça köklü bir tarihe sahip bir kent.. Özellikle Bizans döneminde kent dışı bir yer olması sebebiyle yönetimsel bir statüye sahip olmayan kent, anca Osmanlı döneminde yerleşme yeri kimliği kazanmış ve kent yönetimindeki yerini almıştır. 19. yüzyıl başlarına kadar bu şekilde yönetilen bölgede bu dönemde bazı mahalleler oluşmuştu. Sinanpaşa, Vişnezade, Şenlik Dede, Ekmekçibaşı, Uzuncaova veya Rum Ali, Abbas Ağa, Kuruçeşme, Defterburnu, Bebek köyü ve Kayalar ise bunlardan bazılarıydı.. 1846-1879 yılları arasında Zaptiye Meşiriyeti, 1879-1908 yılları arasında ise Zaptiye Nezareti dönemi başlayınca Beşiktaş git gide önemli bir hale gelmiş ve kent içinde farklı bir statü kazanmıştır.. Özellikle II. Abdulhamid döneminde son derece sıkı korunan ve adeta bir " yasak şehir " olan semt, Beşiktaş Muhafızlığı olarak da anılmaya başlamıştır. Tanzimant sonrasındaki dönemlerde hızlanan devlet örgütündeki yenilenmenin ilk etkileri İstanbul'da fark edilmeye başlanmıştı ve 1854'te şehremanetinin ve ardından Paris'in örnek alınarak kenti belediye dairelerine ayırma kararı uygulanmaya karar verilmişti. Bu kararda sonra 14 belediye dairesine ayrılan İstanbul'da Beşiktaş 7. daire olarak nitelenmiş ve sınırları " Dolmabahçe'den Kayalar'a ve Levend Çiftliği ve Şişli Feriköyü'ne kadar olan köyler " olarak belirlenmiştir. 1930 yılında ilçe haline gelen Beşiktaş, son 50 yılda oluşan yeni yerleşimlerle birlikte toplam 23 farklı mahalleden oluşmaktadır. Özellikle eski İstanbul insanlarının anlata anlata bitiremediği Beşiktaş'ta gelin ufak bir tura çıkalım.. Nereleri mutlaka görülmeli, hikayeleri nelermiş biraz onlardan bahsedeyim sizlere..
Beşiktaş semtinin sembollerinden biri olan Dolmabahçe Sarayı, 1842 yılında I. Abdülmecit tarafından Karabet Balyan'a inşa ettirilen görkemli bir yapıdır. Meşhur ağaçlı Dolmabahçe yolu üzerinde bulunan ve mimarisi ile görenleri büyüleyen saray, Abdülmecit'in ikamet ettiği yer olmasının yanı sıra resmi işlerini de gördüğü mekan olarak bilinmektedir. Abdülmecit'ten sonra kardeşi Abdülaziz'de bu sarayda yaşamış ve Cumhuriyet'in ilanından sonra yapı, Atatürk'ün İstanbul'daki Cumhurbaşkanlığı Konutu haline gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı 10 Kasım 1938 yılında Atatürk'ü kaybettiğimiz yer olması sebebi ile de Cumhuriyet tarihinde yeri doldurulamaz bir öneme sahiptir.. Saray, Harem, Mabeyn, Saat Kulesi ve Dolmabahçe Camisi olmak üzere 4 ana yapıdan meydana gelmektedir. 285 odadan ve 46 adeeta salondan oluşan sarayda ayrıca 6 hamam ve 68 tuvalet bulunmaktadır. 110 bin metrekarelik bir alana kurulan yapının iç kısmı ise en az dışı kadar büyüleyici bir atmosfere sahiptir. Mabeyn merdivenlerinin korkulukları kristallerle süslüdür ve yine Mabeyn'deki Taht Salonu'nda bulunan 36 metrelik kubbeden sarkan dört tonluk ağırlığa sahip ve tam 750 ampülden oluşan kristal avize, salona Avrupai bir hava katması ile ünlüdür. Sarayın Dolmabahçe'deki Camisi, Osmanlı mimarisine damgasını vuran Balyanlar ailesinden Nikoğos Balyan tarafından 1853 yılında tamamlanmıştır. Sarayın arka kısmında ise Sultan Kuşları için 19. yüzyılda inş edilen minik bir köşk yer almaktadır. Günümüzde müzeye dönüştürülen saray, pazartesi günleri dışında her gün 09.00-16.00 saatleri arasında ziyaret edilebilmektedir.
Beşiktaş'ın bir diğer görülmesi gereken önemli yapılarından biri de, Beşiktaş ile Maçka arasında Spor Caddesi üzerinde bulunan Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi'dir. Osmanlı döneminde çeşme yaptırmanın ne kadar önemli ve herkesin içinden geçen bir hayır çeşidi olduğunu hepimiz biliriz. İnanışa göre o çeşmeden su aktıkça suyun her damlası o çeşmeyi yaptırana sevap ve dua olarak dönermiş. İşte bu çeşme de bu inanç üzerine yapılan ve mimarisi ile oldukça ilginç görünen çeşmelerden bir tanesi.. Bezm-i Alem Valide Sultan, aslında Dolmabahçe Camii'ni yaptıran kişi olarak bilinse de çeşme yaptırmayı çok seven bir kişilik olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri olan Valide Sultan Çeşmesi'de 1839 yılında Spor Caddesi üzerine yaptırılmıştır. Tamamen mermerden oluşan bu dört cepheli yapı, son devir çeşmelerinin en güzel ve görkemli örneklerinden biridir. Simetrik düzene sahip cephelerini her iki yanda belirleyen ve yapay bir doku farkı yaratmak için üzerine yatay derzler açılan çeşme, kademeli silmelerden oluşturulan dikdörtgen niş içindeki ayna taşı ile musluk tablası empire tarzda bir tezyinata sahiptir. Musluk tablası üzerinde ise merkezi lüle deliğine isabet eden bir adet rozet bulunmakta ve rozetin iki yanı simetrik olarak işlenmiş yapraklarla çevrili mısır ögeleri ile süslenmiştir. Diğer çeşmelerden farklı olarak iki kitabeye sahip olan bu çeşme, 1985 yılında TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı tarafından onarılmış ve günümüzdeki halini almıştır. Eski İstanbul turuna çıkmayı sevenlerdenseniz bu değerli yapıyı mutlaka yakından görmenizi öneririm..
Beşiktaş'ın sahil kenarında yer alan ve Türkiye'nin denizcilik alanında en büyük ve içerdiği koleksiyon çeşitliliği ile de dünyanın sayılı müzelerinden biri sayılan Deniz Müzesi, yine nadide semt Beşiktaş'ın tarihini oluşturan önemli yapılardan bir tanesidir. İlk olarak 31 Ağustos 1897 tarihinde Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa'nın emirleri ve Tersane Komutanı Amiral Arif Hikmet Paşa'nın desteği ile Binbaşı Süleyman Nutki tarafından Tersane-i Amire içindeki Mayın Müfreze Komutanlığı'na ait bir binada, " Müze ve Kütüphane İdaresi " adı ile kurulmuştur. II. Dünya Savaşı sırasında olası bir tahribattan korunma maksadıyla Ankara, İzmit ve Niğde'ye aktarılan müze, 1946 yılında tekrar İstanbul'a taşınmış ve 1948 yılında Preveze Deniz Zaferi'nin 410. yıl dönümünde " Deniz Müzesi ve Arşivi Müdürlüğü " olarak ziyarete açılmıştır. Son olarak bugünkü yerine, yani Beşiktaş meydanında bulunan Barbaros Hayrettin Paşa türbesinin hemen yanı başına taşınan müze, İstanbul müzeleri arasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Ana Teşhir Binası, Tarihi Kayıklar Galerisi, Kültür Sitesi ve Açık Sergi Alanları'ndan oluşan müze koleksiyonunda ayrıca Atatürk'e ait eşyalar, tarihi kayıklar, gemi modelleri, seyir aletleri armalar, tuğralar, mezar taşları, taş baskılar, üniformalar, sancaklar ve fermanlar gibi sayamayacağımız kadar tarihi önem taşıyan eşyalar bulunmaktadır. Beşiktaş'ın tarihinde büyük bir öneme sahip olan bu müzeyi kesinlikle ziyaret etmelisiniz..
Ve son olarak Beşiktaş'ın bir diğer önemli yapısı olan ve Beşiktaş, Yıldız ve Nişantası arasında kalan Ihlamur Vadisi'nde bulunan kasır, 18. yüzyılda yani Sultan III. Ahmet Dönemi'nde Tersane Eminlerinden Hacı Hüseyin Ağa'ya ait olduğu ve bu yüzden Hacı Hüseyin Bağları adı ile tanınan bir mesire yeri olduğu bilinmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar " Hacı Hüseyin Bağları " olarak da anılan bu bölge, I. Abdülhamid ve III. Selim dönemlerinde ilgi çeken bir yer haline gelmiş ve devlet hazinesine katılarak hasbahçe özelliği almıştır. Sultan Abdülmecid'in 1846 yılında Fransız şair Lamartine'i de misafir ettiği bu kasır üzerine Abdülmecid iki tane daha kasır yaptırmış ve bu kasırlara " ferahlık, sevinç, tazelik " anlamına gelen " Nüzhetiye " adını vermiştir. Bu nedenle bu iki yapı yapıldığı dönemden günümüze gelene kadar hem Nüzhetiye, hem de Ihlamur isimleri ile anılmaktadır. Ihlamur ismini alma sebeplerinden bir tanesi ise çevrede çok fazla ıhlamur ağacı bulunmasından kaynaklanmaktadır. Kasırlardan " Merasim Köşkü " olarak adlandırılanı törenler için kullanılırken, " Maiyet Köşkü " ise sultanın haremi ve maiyeti için kullanılmıştır. Ayrıca sultanın bu bölgede av partileri düzenlediği de bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu'nda özellikle Lale Devri'nden sonra kendini gösteren " Batılı etki " mimari izlerinin oldukça sık görüldüğü bu önemli yapı kesinlikle görülmesi gereken eski İstanbul tarihi değerlerinden bir tanesidir..