Fotoğraf tutkunları için ilk önerim tabi ki dünyanın en çok fotoğrafı çekilen köprülerinden biri olan ve aynı zamanda mühendislik harikası olan Golden Gate Bridge! Deniz üstünde bulunan konumuyla farklı ikonik duyguları ifade eden ve bu nedenle de fotoğraflamanın çok da kolay olmadığı bu muazzam yapı, özellikle ABD Turları'na çıkan seyahat severlerin uğradığı durak noktalarından bir tanesidir. Bir zamanlar " inşa edilemez " olarak da anılan ve rüzgara, dumana ve sise verilen yaklaşık 4 yıllık bir mücadeleden sonra nihayet 1937 yılında inşa edilen yapı, 1964 yılına kadar " Dünya'nın en uzun asma köprüsü " ünvanını taşımıştır. The Frommers'a göre dünyanın en çok fotoğraflanan köprüsü olarak bilinen bu meşhur köprü San Francisco körfeziyle Pasifik Okyanusu arasında bulunmaktadır. Yaklaşık 224 metre uzunluğundaki dev kuleler tarafından desteklenen köprünün kendine has olan turuncu rengi, fotoğrafçıların ilgisini bu denli çekiyor olmasının en büyük nedenlerinden biridir. Özellikle gece karanlığında uzun pozlamayla muhteşem fotoğraflar elde edebilirsiniz!
Fotoğraf tutkunları için ikinci önerim ise taşına, toprağına, kısacası her bölgesine ayrı ayrı aşık olduğum Yeni Zelanda'da bulunan Milford Sound.. Her ne kadar bazıları için manzara ürkütücü olarak tanımlansa da, Milford Sound resmen görüntüsüyle gerçek üstü bir manzara sunuyor diyebilirim.. Aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde de yer alan ve Te Wahipounamu'nun da bir parçası olan bölgede fotoğraf çekerken başka bir dünyada gibi hissedecek ve her köşesinde ayrı ayrı merak uyandıran detaylara tanıklık edebileceksiniz! Sarp kayalıklı uçurumlarla çevrili, derin karanlık sulardan oluşan Milford Sound bölgesinin bazı tepeleri karla kaplı olması nedeniyle de yine fotoğraflarda muhteşem bir doğa manzarası yakalayabilmenizi sağlayacak! Derinlere gidildikçe yeşilin her tonuna rastlayabileceğiniz doğa harikası ağaçları ve yukarıdan aşağı doğru adeta bir battaniye misali yeryüzünü kaplayan yemyeşil çalıları ile görenleri büyüleyen bölgede ayrıca fok balıklarına, balinalara, yunuslara ve hatta su penguenlerine rastlayabilmek mümkün! Tam bir doğal cennet diyebileceğimiz bölgede uçurumun kenarında bulunan etkileyici yağmur ormanlarını, gölleri, gürül gürül akan şelaleleri ve ortama bambaşka hava katan buz kütlelerini fotoğraflamak harika olacak!
Özellikle Afrika Turları'nın göz bebeği diyebileceğim ve kendine has kadim doğası, muhteşem havası, hiç bir yerde göremeyeceğiniz flora ve biyoçeşitliliği ile Cape Town'da da muazzam fotoğraflar yakalayabilmek mümkün! Doğa fotoğrafçılığına karşı bir hayranlık besliyorsanız ve daha önce ülkemizde görmediğiniz güzellikleri görmeye hazırsanız işte burası sizin için tam anlamıyla biçilmiş bir kaftan! Aslan, kaplan, leopar, fil ve bunun gibi bir çok vahşi hayvanı fotoğraflayabileceğiniz bölgede aynı zamanda bölgenin kültürünü yansıtan ve günlük yaşantılarıyla oldukça renkli olan Afrika halkını da fotoğraflayabilirsiniz! Aynı zamanda sadece tek bir bölgeyi değil, ülkede şarap imalatının başladığı Constantia Vadisi'nde de muhteşem fotoğraflar çekebilirsiniz.. Ve son olarak yine Afrika'da bulunan ve 19. yüzyılın sonlarında Kraliçe Victoria'nın ikinci oğlu Alfred tarafından inşa edilen hareketli limanı fotoğraflamadan asla dönmemelisiniz! Arkasında kocaman ve görkemli bir dağ manzarası bulunduran bu muhteşem limanı özellikle gün batımına doğru fotoğraflarsanız çektiğiniz fotoğraflara hayran kalacağınıza eminim!
Clan Mackenzie'ye ait olan ve 13. yüzyıla dayanan köklü tarihi ile Eilan Donan Kalesi'ne de ev sahipliği yapan bu adada fotoğraf çekerken biraz ürperebilirsiniz! Herkesin gitmeye cesaret edemediği bu adada birbirinden güzel perili kaleler bulunmakta ve özellikle Eilan Donan Kalesi bunların arasında en çok ilgi çekeni diyebilirim! Jakoben ayaklanmaları sırasında 19. yüzyılda yıkıma uğrayan ve 1911 yılına kadar harap bir halde kalan kale, 7. yüzyılda adada yaşayan keşiş Dolan'dan dolayı bugünkü adını almış bir yapıdır. İlginç ve az önce de bahsettiğim gibi hareketli bir tarihe sahip olan kalenin ilk taslağına göre bulunduğu yer, Ortaçağ'da olduğu gibi yeniden inşa edilmiştir. Ayrıca bölgede bulunan ve adayı kayalık göl kıyısına bağlayan taş köprü de aynı şekilde restorasyona uğrayarak günümüzdeki halini almıştır. Bugün inanılmaz romantik ve ilginçtir ki aynı zamanda da kasvetli bir görüntüye sahip olan kale hakkında ürpertici efsaneler duymak da mümkündür.. Bu efsanelerle ayakta kalan ve görenleri büyüleyen kaleyi fotoğraflarken inanılmaz zevk alacağınıza eminim! Kaleyi ziyaret etmek için Mart ayı başlarında ve Kasım ayı başlarında gitmenizi öneririm çünkü soğuk havalarda kale ziyarete kapalıdır.
Ve son olarak Barselona Turları'nın şüphesiz en gözde yerlerinden biri olan ve kesinlikle fotoğraf tutkunlarının bayılacağını düşündüğüm bir yer daha, Park Güell! Görünüşüyle adeta bir masal diyarını andıran, özel tasarım binaları, mozaik desenli merdivenleri, labirenti andıran yolları ve ihtişamlı renkleriyle şenlenen doğası ile görenlerin büyülendiği bu bölge, aynı zamanda 1984 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne de girmeyi başarmıştır bir doğa harikasıdır. Yapımı 14 yıl süren ve 1926 yılında halka açılan park, şehrin tepesinde bulunup modernizmi ve ihtişamı sembolize etmek için tasarlanmıştır. Anton Gaudi tarafından tasarlanan park yapılırken doğadan ilham alınmıştır. Özellikle ana giriş kısmında bulunan taştan yapılmış, mantarları anımsatan kubbe şeklindeki iki binaya baktığınızda doğadan ne derecede ilham aldığını gözlemleyebilmeniz mümkündür. Bir diğer fotoğraflanması gereken bölge ise yine parkın içerisinde yer alan ve canlı renkleri, mozaik desenleri ile parkın en önemli simgelerinden biri olan devasa kertenkele heykelidir. Her yıl milyonlarca turistin akın akın ziyaret ettiği bu bölgede kertenkele ile fotoğraf çekilmek, bölgenin adetleri arasındadır!